Tiroid bezinin adını duyunca çoğumuzun aklına gelen ilk şey, metabolizma oluyor. Ancak bu küçük, kelebek şeklindeki organın (boyunda, Adem Elması’nın hemen altında bulunur) bazen kendi bağışıklık sistemimizle karşı karşıya geldiği o garip duruma ne demeli? İşte Haşimato tiroiditi tam da bu; vücudun kendi tiroid hücrelerine karşı yanlışlıkla bir saldırı başlattığı otoimmün bir hastalık, yani kronik lenfositik tiroidit. Pek çok kişi bu durumla sessizce yaşıyor, hatta bazen yıllarca farkına bile varamıyor.
Bu otoimmün tepkime başladığında, tiroid bezi yavaş yavaş tahrip oluyor. Kronik bir süreçtir bu. Erken dönemde tiroid bezi, bu saldırıya cevap olarak aşırı çalışıp geçici bir hipertiroidi (fazla hormon üretimi) evresine bile girebilir. Ancak zaman geçtikçe, hasar birikiyor ve nihayetinde bez yetersiz kalıyor; işte o zaman hipotiroidi belirtileri kendini göstermeye başlıyor. Yorgunluk, aniden alınan kilolar, saç dökülmesi... Sanki vücudunuzun ayarları tamamen bozulmuş gibi.
Özellikle kadınlar bu duruma daha yatkın. Tıpkı bir asır kadar önce, bir Japon hekim olan Hakaru Hashimoto'nun bu tabloyu ilk kez detaylıca tarif ettiği günler gibi, bugün de milyonlarca insanın yaşam kalitesini derinden etkiliyor. Genetik yatkınlıklar burada büyük bir rol oynuyor gibi görünüyor, ailesinde tiroid sorunu olanlar sanki biraz daha diken üstünde. Ama tabii ki, tek başına genetik de yetmiyor; çevresel faktörler, bazı enfeksiyonlar ve stres de tetikleyici olabilir. Durum biraz gizemli, tam olarak neden başladığına dair kesin bir el kitabımız yok maalesef.
Tiroid hormonlarının, yani Triiyodotironin ($T_3$) ve Tiroksin ($T_4$)'ün düşmesiyle vücut yavaş bir moda geçiyor. Kimi zaman bu yavaşlama, günlük hayatın stresi sanılıp geçiliyor. Hâl böyle olunca, kanda bakılan basit bir Tiroid Uyarıcı Hormon (TSH) düzeyi tahlili bile bazen gerçek tabloyu ortaya çıkarmakta yetersiz kalabilir. Çünkü asıl önemli olan, vücudun tiroid bezine karşı ürettiği o savaşçı moleküller, yani anti-TPO antikorları. Bu antikorlar, bezi hedef alıyor, bir nevi sabotaj yapıyor.
Peki tedavi? Temel olarak eksik olanı yerine koymak. Levotiroksin adlı sentetik bir ilaçla, yani dışarıdan hormon takviyesiyle tiroid seviyeleri normal aralıkta tutulmaya çalışılıyor. Doz ayarlaması ince bir sanattır, sürekli kontrol gerekir. Ama düzenli takip şart.
Haber akışını bu noktada kesip bir detay hatırlatmak gerekirse, bu durumun başlangıcında yaşadığınız o tuhaf yorgunluk hissi, hani o sabah yataktan kalkmakta zorlandığınız anlar var ya, meğer her şeyin ilk sinyaliymiş. Haşimato tiroidi belirtileri bazen o kadar belirsiz başlar ki, insan başta önemsemez bile.
Son dönemde yapılan araştırmalar, hastalığın sadece boynumuzdaki bir bezle sınırlı olmadığını, mental sağlık, sindirim sistemi ve hatta kalp sağlığı üzerinde bile etkileri olabileceğini ortaya koyuyor. Örneğin, bir grup bilim insanının paylaştığı verilere göre, bazı vakalarda tanı konan hastaların %15’inde başka bir otoimmün durum da eşlik edebiliyormuş. İstatistikler hafif uyumsuzluk gösterse de, genel kanı böyle. Güncel haşimato tedavisi seçeneklerini öğrenmek, bu kronik durumla daha iyi yaşamayı sağlayabilir.
Bu yüzden, şüphe duyuyorsanız, tek yapmanız gereken bir uzmana danışmak ve o basit kan testlerini yaptırmak. Unutmamak lazım ki, erken teşhis ile bu durumun yönetimi çok daha kolaylaşıyor. Gelişmeleri medihaber.com'u takip ve sosyal medya hesaplarını takip ederek güncel bilgilere ulaşabilirsiniz. Medihaber.com takibi ile sağlıklı bilgilere daha hızlı erişirsiniz.